Son Nöbet - Derfas Günlükleri

Haykıran sesi yankılandı taş duvarlarda...

-"Benim adım Elric..!! Ben kralım..!! Ben kralım..!!" sesi boğulur gibi çıkıyordu.

Çıldırmış gibiydi. Etrafındakiler sakinleştirmeye çalıştılarsa da başaramadılar. Azgın bir boğa gibi etrafındaki her şeyi devirip kırıyordu. Ve sürekli aynı şeyi tekrarlıyordu "Ben kralım..!" Dışarıdan, iç avludan haykırışlar gelmeye başladığında bir an durdu ve pencereye yöneldi. "Geldiler işte, buraya da girdiler... Muhafızlar..!!" İçeri mızraklı iki asker girdi. Göğüslerinde birleşen elleri ile selam verdikten sonra doğrulup krala baktılar. Koca adam titriyor ve kesik kesik derinden soluyordu. "Geçidi açın..! Hemen..!!" diye emretti askerlere. Askerler tekrar eğilip selam vererek salondan ayrıldılar. Tekrar pencereye yaklaştı. Saray muhafızları vahşileri durdurmak için kahramanca dövüşüyorlardı. İç avludaki etten duvar yıkılmak üzereydi. Birer birer öldürüldüler vahşiler tarafından. Ve Kral Elric bunları pencereden seyretti dakikalar boyunca. Kapıyı tutan son asker de ölüp vahşiler içeri girmeye başladığında, salondaki vezir ve danışmanlarına dönerek: "İşte bir devrin sonu beyler" dedi. Matadora boyun eğen boğa gibi dizlerinin üzerine çöktü.

Salondakiler onu taşıyarak koridora çıkardılar. Aşağıdaki sesler artıyordu. Koridorun sonunda beklemekte olan askerlere doğru gittiler. Askerler duvarın içinde açılmış küçük bir kapının yanında duruyorlardı. Kralın geldiğini görünce esas duruş konunmunda, geçidin iki yanında durdular. Kral yanlarından içeri girerken sağ tarafta olanının gözünden yaşlar süzülmeye başladı. Ama bakışları mağrurdu hala. Başı dik ve güçlü görünüyordu. Kral ve tüm hizmetkarları içeri girdikten sonra geçidi kapatan mekanizmaya dokunup kapıyı kapattılar.

Dönüp birbirlerine baktılar. Konuşmadılar ama anladılar birbirlerini. Aşağıdaki sesler artıyordu... Biri öne bir adım atarak durdu ve dönüp diğerinin karşısına geçti. Bu askeri seramoninin bir parçasıydı. Bir kaç saniyelik bir bekleyişten sonra yanındaki çantasına uzandı. Katlanmış bayrağı çıkartarak öne uzattı ve başını eğerek selamladı bayrağı. Diğer asker bayrağı aldı ve mızrağa geçirdi. Mızrağı becerikli ve oldukça mekanik bir hareketle çevirip sol yanına aldı. Bir adım ileri attı ve önündeki askerin yanına geldi. O da sert bir hareketle geri döndü. Kraliyet salonuna giden koridorda uygun adım yürümeye başladılar. Arkalarından gelen vahşi çığlıklara aldırmadan kraliyet salonunun kapısına kadar geldiler. Kapının girişinde durdular ve biri sağ diğeri sol taraftan geri dönerek kapının önünde beklediler. Parıldayan zırhları içinde dimdik duruyorlardı. Bayrağı tutan asker başını diğerine doğru çevirerek "Elveda dostum. Yaşanmış tüm iyi şeyler adına..." dedi. Diğer asker yaşla dolu gözleriyle arkadaşına dönerek "Birlikte yaşanmış yıllar için kardeşim..." diyebildi. Sözcükler boğazında düğümleniyordu. Boşta olan elini arkadaşına uzattı. O da uzattı ve elleri sıkıca birleşti. Son kez baktılar birbirlerine. Söylenecek tüm sözlerin ötesinde şeyler anlattılar bu birkaç saniyede. Sonra önlerine dönüp, tutacakları son nöbete hazırlandılar. Kısa bir süre sonra koridordan geldi vahşiler. Bayrağı taşıyan asker haykırdı; "Size durmanızı emrediyorum...!!" Diğeri dimdik başını bir an için önüne eğdi. Gözünden düşen damlaları göstermek istemiyordu..

Vahşiler durmadılar...

Kana bulanmış sancak ağır ağır yere düşerken,zarafet ve gücün sembolü Derfas'ın adının geçtiği bir devir kapanmıştı tarihte. Ve çağlar boyu sürecek yeni bir sayfa açılmıştı dünyanın kaderine. Karanlık ve acılarla dolu bir sayfa.


07 Temmuz 2003