sahip olduğun bir "deve"n var ise önünde iki seçeneğin vardır.. 
1) deveyi gütmek 
2) diyardan gitmek
bu  misal seçme hakkı ve irade ile donanmış olan insanoğlu açısından çok  önemli noktalara işaret eder.. karar vermek zorunda olmanın sorumluluğu  dağlara, denizlere ve bilcümle mahlukata teklif edilmiştir de onlar bu  sorumluluğu almaya çekinmişlerdir zira.. bu yükü sırtlanan tek varlık  olan insan, attığı her adım ve sarfettiği her fikirde diyardan gitmek ve  deveyi gütmek arasında gider gelir.. esasında iradenin sahip olduğu  ikibaşlılığın yegane açıklamasıdır bu durum.. seçim yapmak zorunda  kalmanın dayanılmaz ağırlığı altında ezilen insanın en acıklı hikayesi  belki de..
uzatmayayım.. seçmek zorunda olmanın ikibaşlılığını açıklayıp çekileyim aradan..
1) DEVEYİ GÜTMEK :
bulunduğun diyarda ("diyar" ve "deve" birer semboldür) sahip olduklarınla, başına gelen işlerle mutlu olup o  diyarda kalmaya devam edersin.. bu sırada deven ahırdadır.. ara sıra  çıkarılıp aynı küçük yahut büyükbaş hayvanlar gibi gezdirilmesi  "güdülmesi" gerekmektedir.. deveyi güderek yaşamak, bulunduğun diyarda,  ortamda, durumda kalmaya devam etmek, başına ne gelirse gelsin  sabrederek o diyarı, durumu, ortamı terketmeyerek deveyi her daim dağda  bayırda gezmeye çıkarmak demektir.. ahırdaki deveye binip gitmek  aklından geçse bile sabreder herşeyin düzelmesini bekler o düzelme için  çaba sarfedersin.. maksadın o diyardan sana gelenlere sabredip onun  nimetlerinden faydalanmaktır.. bazen öyle işler gelir ki başına, öyle  şeyler yapar ki sana o diyar, çekip gitmek ister ama o beldeye olan  bağlılığın ve sevginden dolayı yapamazsın.. çoğu kez canına tak desede  deveni dağlarda gezdirir, güdersin ve ne olursa olsun akşam evine,  diyarına dönersin.. 
yalnız bunun bir istisnası vardır:
korkaklık.. 
gitmeye  cesaretin yoktur da türlü bahaneyle, aslında deli gibi istemene rağmen  gidemezsin.. cesaretin yoktur bırakmaya.. yoksa bir toplasan cüretini  değil kalmak, bir dakika tahammül etmezsin burada yaşadıklarına ya..  korkaklığından beceremez, her gün "acaba ?" diye baktığın deveni kaçmak  için hazırlar ama dağlarda gezdirip güdüp tıpış tıpış geri dönersin  kuyruğu kıstırarak..
2) DİYARDAN GİTMEK :
başına gelen şeylere  tahammülün kalmadığında, kimsenin seni önemsemediği ve anlamadığını  düşündüğün zamanlarda gözün sürekli evin bitişiğindeki ahıra kayar..  orada her an seni bekleyen devene atlayıp gitmek geçer içinden..  sabretmek erdemdir ya, sabredersin göstermelik.. aslında gösterdiğin  sabır değil "tahammül"dür.. dayanırsın sadece olan bitene.. sabır ise  çok daha derin anlam taşıyan bambaşka bir durumdur ama sen tahammül ile  sabrı sürekli birbirine karıştırdığından, başına gelen her zorlu durumda  dişlerini sıkarak ahıra bakarsın.. en sonunda bam telin kopar.. "yeter  !" der ve ahıra seyirtirsin kararlı adımlarla.. artık deveyi her gün dağ  bayırda gütmekten, o diyarın sana yaptıklarından sıkılmışsındır.. gitme  vakti gelip çatmıştır artık.. ahırdaki o her gün güttüğün deveyi  hazırlar ve çıkıp gidersin arkana bile bakmadan..
yalnız bunun da bir istisnası vardır:
gönlü kırık gitmek zorunda kalmak:
hiç  istemesen de olaylar ve durumlar öyle bir noktaya gelir ki o diyarda  kalman sana ve o diyara faydadan çok zarar getirmeye başlar.. öyle ki  varlığın seninle beraber başkalarını ve çok sevdiğin o diyarı hasta eder.. varlığın o çok  sevilenin varlığına zarar vermeye başladığı ve sen bunu farkettiğin anda  hiç eline almak istemediğin sevgili devenin yularını eline alır ve  gönlün geride bıraktığın o diyarda kalmış bir halde çıkarsın yola.. öyle  ki arkana dönüp bakmaya cesaret edemezsin belki vazgeçerim diye.. güneş  batarken kaybolursun karanlıkta kalbinden pek çok parçayı o diyarda  bırakarak..
28 Aralık 2010