Yeni Yıl

bir kaç ay sonra 26. yılını bitireceğim şu dünya hayatında, unutmadığım bir tek yılbaşı vardır.. 26 yılda bir tane.. 1000li yılların bitip 2000li yılların başladığı malum milenyum yılbaşısı.. bilmem siz nasıl geçirdiniz ama ben hiç unutamayacağım, unutmayacağım bir yılbaşı gecesi geçirdim o gece yarısı..

tarih: 31 Aralık 1999.. soğuk ve karanlık bir gece... marmaris - turunç bükünde kimsecikler yok.. turistler çoktan terketmişler beldeyi.. açık bir kaç market, bir kaç da bomboş bar var o saatlerde.. ve koca beldenin ıslak ve soğuk kaldırımlarında yürüyen bir siluet.. karanlıkta yalnız.. elinde bir paket fıstık deniz kenarına yürüyor.. bilenler bilir güney sahillerinde bazen öyle bir soğuklar olur ki kışın.. kemiklerinizi dondurur.. işte öyle bir soğuk..

yavaş yavaş ilerleyip, bomboş marinanın kıyısında bir banka çöküyor.. bank ıslak.. az evvel yağan korkunç yağmurun rutubeti, yeryer çürümüş tahtaların içine işlemiş.. deniz kokuyor hava.. deniz ve topak kokuyor.. oturuyor yüzünü denize vererek.. sene 1999 hala.. 2000 yılı bir öcü gibi, bir kurtarıcı gibi, bir yaratık gibi büyütülmüş insanların gözünde.. "ne olacak ki..?" diyor adam.. "bir kaç dakika sonra ile şimdi arasında bir fark olmayacak.. neyi bekliyordu ki insanlar..?"

ya o..? o neyi bekliyordu..? ailesinden, sevdiğinden uzakta 19 yaşında bir adam.. adam oluvermişti.. gençlik hovardalıklarından kaçmıştı.. yapamazdı.. yapmamalıydı.. neden..? cevabı içinde saklı.. ama erken büyümüştü.. sorumluluk almalıydı.. kendi kanatları ile uçmalıydı.. koşmalıydı.. hiç durmadan.. durduğu an bittiği andı çünkü..

karşı kıyıda, marmaris merkezde atılan havai fişeklerin sesi ile irkildi.. elindeki yarısı yenmiş fıstık paketini denize boşalttı.. en azından balıkların karnını doyurmuş iyi bir iş yapmıştı kendince.. kollarını göğsünün üzerinde birleştirdi.. soğuktu.. "yeni yıl ha..? 2000 yılı.. hoşgeldin selam sana.." yalnızlığı daha derin hissetti içinde.. hatununun hasreti basmaya başladı göğsüne.. havai fişeklere bakarken yeni yılın düşüncelerinde ya da fikirlerinde hiç bir değişiklik yapmaması enteresan gelmişti ona.. belliki o da beklemişti 2000 yılından bir medet.. bir an çarpık bir gülümseme ile "saçmalama" dedi kendine yüksek sesle.. havai fişeklere son bir kez bakıp kalktı ve kaldığı pansiyona doğru yürüdü ıslak sokakta.. cebindeki walkman'nin kulaklıklarını taktı.. play tuşu mekanik bir "tkırt" sesi ile yerine oturduğunda, dönen bantın hışırtısı, düş sokağı sakinlerinin sesi ile uyum içinde kulaklarında çınladı.. o farketmedi ama, yanından geçtiği çöp tenekesinin üzerindeki kedi onun sessiz sokakta yüksek sesle söylediği şarkıyı dinlemekteydi

"...sesin bir uçurum, çağırırsa beni, kuş olur uçarım yanarken içim..."

iyi seneler..


29 Aralık 2006