Tarih

"tarihi kazananlar yazar.."


bu üç kelimelik tümcenin ardında yatan gerçeklik, esasında geçmişe yönelik tüm gerçekliği derinden sallayacak kadar kuvvetlidir.. aslında "tarihi insanlar yazar" cümlesini doğuruyor direkt olarak.. ve insan gibi sakat ve dengesiz bir ruh yapısına sahip olan canlıdan da saf bir gerçeklik/doğruluk beklemek ne derece akıllıcadır.? size tavsiyem sayın tarih araştırmacısı efendi, araştırmalarınız sırasında bulabildiğiniz tüm bilgileri ayrım yapmaksızın derleyiniz.. ve yorumsuz olarak, tüm fikirleri ve karşı fikirleri (tez/antitez) okuyucunuza sununuz tüm çıplaklığı ile.. gerçekliğin kimi zaman kabullenilmesi (genel önyargılar itibarı ile) zor olan iğrenç kısımlarını özellikle vurgulayınız.. midesi sağlam olan okuyucu (-ki esas itibarı ile okuyucu profilininizin bu kesimden olmasını tercih etmekte herhangi bir sakınca yok-) zaten bu bilgileri büyük bir açlıkla yutacak ve zihninin dar marpuçlu imbiğinden süzerek kendi yorumunu yapacaktır.. sizin yorum yapmanız (tarihçilerin en büyük kusurudur kanımca) gereksiz ve anlamsızdır.. midesi kaldırmayacak okuyucu da varsın sizin yazılarınızı yersin, sözvsün.. bırakınız.. tarihte haklıyı haksızı iyiyi kötüyü bulabilmek, binbir renkli kaleydoskobun içinden saf bir rengi ayırmak kadar zordur ve esasında tam bir renk bulmak mümkünsüzdür.. herkes kendine göre farklı bir renk bulup kabullenecektir.. siz kaleydoskop olun.. gücünüz yettiğince tüm renkleri verin ve bırakın hoşuna giden rengi okuyucu seçsin binbir renkli karmaşanın içinden.. tarih budur diye çocukları şartlanmış domuzlara çeviren çiroz beyinli tarihçi müsveddelerini de bırakınız.. üstadlıkları onların olsun.. roman yazmak ile tarih yazmak işte bu fark noktasında başlar.. biliniz ki tarih de insan gibi bilinmez bir sırdır.. sır ise çoğu kez insana bütünüyle saklıdır.. ona vakıf olana ne mutlu..


03 Aralık 2007