uçar küçük kanatlarının kendini taşıyabildiği kadar küçük pervane.. uçup gelir ışığın cazibesiyle uzaklardan.. alevin parlaklığı mıdır gözünü alan zavallı pervaneciğin..?
sırf o parlaklığa gitmek için mi yanar..?
bilmez mi ateşe dayanamayacağını puldan kanatlarının..?
daha aleve yaklaşırken bedeninin kavrulup, asla kavuşamadan yanıp gideceğini bilmez mi..?
bilir.. bilir ve uçar alevin kollarına.. kaderidir sevdiğine ulaşamadan, onun yolunda ölmek.. budur yaşmının anlamı.. Kerem gibi, Ferhat gibi, bülbül gibi, Yunus gibi.. bilir ve gider.. gittiği o parlak ışık kör etmez onu bizim varsaydığımız gibi.. o çılgın parlaklık gözünü açar pervaneciğin.. orada ne gördüğünü bir pervane olursak anlarız ancak.. onun gözünden bakabilir isek bir gün.. o yüzden hiç tereddüt etmez.. kör olsa böyle kararlı uçabilir mi, ateşin ısısından korkup vazgeçmeye çalışmaz mı..? hayır asla kör değildir pervane.. o yüzden hiç tereddüt etmeden ateşe, aleve yaklaşır.. kavrulup toz olmadan önce o'nu son birkez daha görebilmek için bir kaç defa döner alevin çevresinde.. sonra bir an durur ve bırakır kendini alevin kollarına..
önce bedenindeki küçük tüycükler kavrulur. sonra incecik puldan kanatları. sonra küçük kolları.. sonra bacakları.. sonra gözleri.. ve en sonunda bedenindeki sıvılar taşar ve kavrulup kuruyan bedenindeki çatlaklardan çıkar köpürerek..
pervane hisseder mi bunları..?
kavuşmuş mudur aradığı yarene..?
görebilmek gerek, o aşk'ı yaşamak gerek.. ölmek gerek ölmeden önce.. ölebildin mi onu söyle.. yada bakabildin mi onun gözünden.. cevabı bulursun belki o zaman..
19 Ekim 2006