Hüzün..

silik bir hatıra gibi anımsanan efendi Dura Tharel'in anısına...

sağ tarafında akıp giden nehre bakarak ilerlemekteydi... gözleri akan suya bakıyordu ama aklı buradan dağlar ve denizler kadar uzak olan topraklardaydı... çocukluğunun geçtiği o ferah ve özgür topraklarda... denizin gözden yittiği son noktada izlediği gündoğumlarının ve kuzey denizlerinden gelen soğuk havayı taşıyan şimal rüzgarının toprakları... soylu Derfas Krallığı'nın toprakları...

yitip giden çocukluğunu ve ilk gençliğini düşündü bir süre... kraliyet sarayında onuruna verilen görev devir teslim törenini ve çıktığı ilk sınır görevlerini... sonra rüyaları geldi aklına... rüyalarında hep peşinden koştuğu ama bir türlü yakalayamadığı yegane sevgilisi Laia... gerçek olduğuna o kadar inanıyordu ki, hiç gerçek sevgilisi olmamıştı bu yüzden... belki bu yüzden uyumayı severdi... rüyalarının kadınına, tek gerçek yavuklusuna bir an önce kavuşmak için...

sonra hayalleri belirsizleşmeye başladı yine... o güzel görüntüler kana ve ateşe gark oldu... yemyeşil çayırlar küle döndü, masmavi göyüzü karardı ve güneş solup gitti doğu ufkunda... batıdan gelen davul ve boru sesleri bastırdı zerafetle öten kumrunun sesini... gülen insanların yüzüne gölge düştü, yürekler karardı ve gözlere perde indi. o soylu ve büyük şehir yok oldu bir kaç görüntüden sonra...

hala akan nehre bakmaktaydı yürürken... bakışları bomboş, gözleri ise nemliydi... çamurlu yüzünden akan yaşlar, yüzündeki kirin üzerinde yol yol iz bırakıyordu. başını salladı ve burnunu eskimiş pelerinin bir kenarıyla temizledi... uzayıp omuzlarına kadar inmiş olan saçları, az önce dinen yağmurun ıslaklığını taşımaktaydı hala... devam etti yürümeye... uzun ve isteksiz adımlarla, herhangi bir yön belirlemeden... sadece yürüdü...


16 Haziran 2006