Gerçek

geçeğin ne olduğunu kim bilebilir.. gerçek kimi zaman yanılgıdır bazıları için, yanılgı ise gerçektir kimi zaman..

hal böyle iken kim görüp tanıyacak gerçeği.. kim gerçek "gerçeklik" nedir anlatacak bize..  bekleyip durur isek böyle birini, ömrümüz çürüyüp gider.. o halde gerçek ve yanılgıyı anlayamadan (anladığımızı sanarak) geçen bir ömrün sonunda nereye varacağız.. topu topu 70 yıl.. hadi bilemedin, şarkının dediği gibi "...çok yaşayan yüze kadar yaşıyor..." 100 yıl.. sonra..? elimizde avucumuzda ne kalacak.. bedenimiz malum çukura girip, tahta kapaklar üzerimize örtüldükten sonra,  kürek kürek üzerimize atılan toprağın iç tırmalayan sesi malum çukuru doldurduktan sonra kimle ve neyle yüzleşeceğiz.. karşımıza çıkacak olan bir boşluk mu yoksa hiçlik mi..? yoksa bambaşka bir dünyanın eşiğinden giriş mi..? yoksa sonsuz bir yolda durmaksızın ilerleyen dalga boyları gibi bir enerjiye mi dönüşeceğiz..? yendiden diriliş mi..?

hayat gerçek midir yanılsama mı..? bunun cevabını vermek belki de ilk adım olmalı.. bu ilk adımı atmak da düşünmeye başlamakla mümkün.. ve bu ilk adımı atmadan hayatı anlayıp, irdeleyip gerçekliği hissetmek ne yazıkki mümkün değil.. hayatı anlamadan geçmiş bir ömrün hesabını kendimize nasıl veririz..? daha ne kadar sormadan devam edeceğiz kendimize "yaşadım ama niye.. amacım ne idi.. ben neyim" diye..? daha bunları bile sormamışken kendimize, kendi dışımızdaki "şey"lerin (senin, onun, kedinin, çiçeğin, dağın, karıncanın, sevginin, korkunun, yıldızların) ne olduğunu nasıl bilebileceğiz.. ve tekrar söylemek gerekirse; hiçbirşey bilmeden geçmiş bir ömrün hesabını kendimize nasıl vereceğiz..

hayat kısa, ama bir fizik kuralı vardır; hiç bir enerji yok edilemez.. bedenimiz çürümeye programlı bir organizmadan ibaret.. o organizma toprağın altında çürürken, etlerini çiyanlar, karıncalar, kurtçuklar kemirirken ruh dediğimiz şey nerede olacak..? kiminle ve neyle muhatap olacak..

sorular sorular sorular..

cevaplar belkide soruların içinde gizlidir.. kimbilir..

12 Temmuz 2006