Dimitri II

"nerdeyim.. siz siz de kimsiniz.." yüksek tavanlı taş odanın duvarlarında yankılandı sesi.. çok yukarılardaki pencerelerin, kırmızı, yeşil ve mavi renkli vitraylarından geçerek giren güneş ışığı, odada tarif edilmez, ilahi bir ortam yaratıyordu..

duvara dayalı yatağın başında toplanmış üç rahip, çeşitli ilahiler mırıldanıyor, onlardan biraz beride durmakta olan dördüncüsü ise sessiz bir duruşla kapının yanındaki sıradan bir ahşap sandalyeye oturmuş, yatağa bağlı olan adamı seyrediyordu..

adam yörenin sayılı zenginlerinden olan, kumaş tüccarı dimitri efendi idi.. bir kaç gün evvel yapılan arena dövüşlerini izlerken birden fenalaşmış ve zengin dostlarının deyişiyle "içine giren şeytanların etkisi ile hayvani çığlıklar atarak" kendinden geçmişti.. dedikodular almış yürümüş, dost görünen hasımları, dimitri efendinin yokluğunu fırsat bilip ardından atıp tutmaya başlamışlardı.. tabii amaç ticari kaygı idi aslında.. onun dükkanının boyutları ve uzak ülkelerin tüccarları ile olan ilişkileri göz önüne alınırsa, dimitri efendi güçlü bir rakipti herkes için.. çarşı böyle dedikodularla kaynarken, şehrin dışındaki tapınağın penceresinden, huzur veren ilahi sesleri yayılmaktaydı.. ilahi ile uyuşmayan inlemeler ise yeni yeni kendine gelmekte dimitri efendiden çıkıyordu.. gözlerini açmış hesap soruyordu rahiplerden.. onu neden burada tuttuklarını soruyor, kendisinin nüfuzlu ve güçlü biri olduğunu, eğer onu bırakmazlarsa bu tapınağı satın alıp yerle bir edecek maddiyata sahip olduğunu saçma sapan sözlerle haykırıyordu.. aslında bu onun düzelmiş hali idi.. çünkü ilk geldiği birkaç gün, yakası açılmadık küfürler, tehditler ve rahiplerin anlamadığı bir lisanda atılan nağralarla doluydu.. yavaş yavaş geliyordu kendine.. geldiği ilk günden beri kendisine sakinleştirici birtakım ilaçlar veriliyordu.. ve sürekli değişen bir grup rahip, kötü ruhları ondan uzak tutacak büyüler yapıp, ilahiler okuyorlardı..

gün böylece geçip güneş batmak üzereyken, tam da arenadaki bir dövüşün henüz başlarında, korkunç bir hızla sıçrayan minatorun, kendisi ile dövüşen barbarın kılıcını kırıp, koca adamı yere yıkmasının ardından özgüven sahibi bir rahip tarafından iç organlarını parçalayan bir darbeyle katledildiği sıralarda, kapıda oturmakta olan rahibin tok sesi böldü tekdüze melodiyi.. "yeter".. ayağa kalkıp yatağa bağlı olan adama yaklaştı.. adamın gözlerine baktı.. gri gözlerindeki alev sönmüştü ama bir daha yanıp yanmayacağını ancak tanrı bilebilirdi.. yaşlı rahip cübbesinin başlığını açarak yatan adama eğildi.. rahibin saçsız başı, geçirdiği uzun ömrün bu son demlerinde kat kat kırışmıştı.. alnını yatmakta olan dimitri'nin alnına dayadı ve yanı başında durmakta olan rahiplerin bile anlamadığı bir lisanda bir kaç kelime sarf etti..

dimitri içine dolan huzurla tekrar kendine geldiğinde yaşlı adamın arkasını dönüp odadan çıkmak üzere olduğunu gördü.. arkasını bile dönmeden "çözün onu" dedi yaşlı adam.. ses tonu ifadesizdi..


27 Haziran 2006