Mutsuzlar Köyü

bir köy varmış.. adı mutsuzlar köyü imiş.. bu köydeki insanlar hayaller kurarlarmış, kimi bir sandık dolusu altın hayal ederken, kimi evlenmek istediği güzel kadını hayal eder, kimi ekip biçtiği arazisinin daha verimli olmasını hayal ederken, bazısı ise arada bir vergi toplamak için köye gelen askerler gibi olmayı hayal edermiş, kimi yıllar önce savaşa giden kocasının eve döndüğü anı düşlerken, kimi ise eski gençlik günlerindeki, güçlü kuvvetli haline döndüğünü düşler durumuş..

ama hal böyleyken niye mutsuzlar köyü buranın ismi diye sorabilirsiniz.. bu köydeki insanların hiçbir hayali ve dileği gerçekleşmiyormuş.. yıllardır köyün üzerine çöken bu lanet yüzünden herkes mutsuzmuş.. neyi hayal etseler, ne isteseler, kalplerinden ne geçerse geçsin malesef bahtları düğümlenmiş bu kadersiz insanların..

buna yol açan şey ise, yıllar evvel köylerine uğrayan bir büyücüymüş.. adını anmak bile istemedikleri bu uğursuz ihtiyar yüzünden kapanmış kısmetleri, bağlanmış basiretleri.. bu musibet adamın köye gelişinin, tanrıların bir cezası olduğunu söyleyip durularmış tavernalarda demlenen geceyarısı sohbetlerinde..

yıllar evvel bu ismi lazım değil büyücü köye geldiğinde, köylülerden istediği ve beklediği ihtimamı göremeyip, bir de akşamın geç bir vakti köyün gençleri tarafından karga tulumba tavernadan atılınca olan olmuş.. bir zamanlar şeytanın uşağı olan bu büyücü, ihtiyar ve aklı az çalışır bir vaziyette intikam almaya karar vermiş..

artık şeytanın bile işine yaramayan bu ahmak ihtiyar, tavernanın önündeki çamurların içinden doğrulup derin derin soluyarak rastgele bir istikamette yürümeye başlamış.. ve köyün girişine yakın biryerde çömelerek kemikleri çıkmış olan eliyle toprağı eşelemeye başlamış.. durgun bir suda biriken pislikler gibi kokan nefesi, topraktaki böcek ahalisini bile rahatsız etmiş.. elinin değdiği toprak garip bir şekilde kararıyor, küle ve toza dönüşüyormuş.. bir karış kadar eşeledikten sonra eğri büğrü bir tohum bırakmış küçük çukurun içine.. ve aceleyle üzerini örterek "sebayüdü ile uğraşmak nedemek göreceksiniz.. ah bir genç olsaydım, yakar kül ederdim köyünüzü" diye tıslayıp iğrenerek bakmış tavernaya ve köyün evlerinden sızan zayıf ışıklara...

 sonraki günlerde, köyün girişine yakın bir yerlerde çıkan bir bitki kimsenin dikkatini çekmemiş.. kara bir gövdesi olan ve üzerinden sinek kurtları dökülen bir fidan olduğunda köyün yaşlıları bu ağacın uğursuzluk getireceğini söyleyerek kestirmeyi düşündülerse de.. hiçbir oduncunun baltası işlememiş bu lanetli ağacın fidanına.. yakmak da fayda getirmeyince tanrılara dua etmişler.. ama tanrılar da duymamış seslerini.. sonunda tanrıların onlara gönderdiği bu lanetle yaşamaya razı olmuşlar..


04 Temmuz 2006